1864 yılında Almanya’nın Münih şehrinde dünyaya gelen Richard Strauss, müzik eğitimine çocukken başlmış ilk bestesini ise altı yaşında yazmıştır. Tıpkı Mozart ve Brahms gibi, Strauss da müzik yeteneğini ve temel müzik bilgisini, döneminin eyalet operasında korno çalmakta olan babasından almıştır.
Çocuk yaşlarından itibaren Richard Wagner’in çalışmalarına hayranlık besleyen Strauss ilginçtir ki, uzun bir süre babası yasakladığı için Wagner operalarından mahrum kalmış ve partisyonlarını çalışamamıştır.
İlk konserini 18 yaşında Viyana’da vermiş, üniversitede felsefe ve sanat tarihi üzerine yoğunlaşmıştır. Öğrenimini tamamladıktan sonra 1883 yılında Berlin’e taşınan Strauss, 19. yüzyılın en önemli kondüktörlerinden biri olan Hans von Bülow’un asistanlığını yapmaya başlamıştır.
Strauss, kariyeri boyunca besteciliğini orkestra şefliği ile birlikte yürütmüştür. İlk zamanlarında bestelediği eserlerin büyük bir kısmı zaman içinde kaybolmuş olsa da oda müziği ne odaklandığı bilinmektedir. Yıllar ilerledikçe orkestral çalışmalara yönelen ve operaya ilgi duyan Strauss’un kariyeri, Alexander Ritter ile tanışması ile bir kırılma anı yaşamıştır.
Ritter, genç besteciyi geleneksel tarzdan uzaklaşması için teşvik etmiştir. Ayrıca Strauss’un felsefenin önde gelen isimlerinden Schopenhauer’in fikirleriyle tanışması yine Ritter sayesinde olmuştur. Gelenekselliğe meydan okumaya kendisini hazır hisseden besteci, 1894 ve 1901 yıllarında Guntram ve Feuersnot adında iki modern opera eseri bestelemiştir.
İlk eserleri eleştirmenler tarafından acımasızca yerden yere vurulan Strauss, çalışma motivasyonunu yitirmemiş; üçüncü eseri Salome ile hem meslektaşlarının hem genel dinleyicinin, hem de hiç beklemediği birinin takdirini kazanmıştır; Alman diktatör Adolf Hitler! Sıkı bir Wagner hayranı olan Hitler, eserlerinde Wagner’in izlerini bulduğu Strauss’un müziğini oldukça beğenmiştir.
Strauss, Nazi Partisi’ne asla katılmamış ve bu korkunç ideolojinin selamından bile elinden geldiğince uzak durmuştur. Hitler’in sağ kolu olan Goebbels için “Almanlığın yüz karası” ifadesini kullanan Strauss, benzer şekilde Goebbels tarafından da asla sevilmemiştir. Goebbels, günlüklerinde Strauss’tan bahsederken aşağıdaki ifadeleri kullanmıştır:
“Ne yazık ki kendisine hala ihtiyacımız var. Fakat bir gün kendi müziğimiz olacak ve bu bitmiş adamdan kurtulacağız.”
Strauss aynı zamanda edebiyatın önde gelen isimlerinden Stefan Zweig ile yakın arkadaştır. İkili birlikte “Die schweigsame Frau” adında bir opera üzerinde çalışmıştır fakat eser, üç gösterimden sonra Nazi rejimi tarafından yasaklanmıştır. Alman bestecinin dostuna yazdığı bir mektup Gestapo tarafından incelenip rejim yönetimine bildirilince, işler karışmıştır. Mektupta aşağıdaki ifadeler yer almaktadır:
“Zannediyor musun ki herhangi bir adım atarken “Almanlık” umurumda? Mozart beste yaparken “Aryanlık bilinci” ile mi yapıyordu? Benim için iki çeşit insan vardır: yetenekli ve yeteneksiz.”
Mektubun incelenmesinden sonra görevine son verilse de Strauss’un 1934 yılında bestelemiş olduğu “Olympische Hymne”, Nazi rejiminin tüm dünyaya gövde gösterisi için düzenlediği 1936 Berlin Olimpiyatları’nın açılış töreninde kullanılmıştır.
Kuvvetli bağlantıları ve nüfuzu sayesinde Strauss ailesiyle birlikte savaştan uzaklaşmayı başarmıştır. Saygıdeğer besteci, klasik müziğin sembollerinden biri haline gelmiş o meşhur sözleri, ömrünün son yıllarını geçirdiği Viyana’da dökülmüştür:
“Birinci sınıf bir besteci olmayabilirim, ama ikinci sınıf bestecilerin birincisiyim.”
Strauss’un hikayesini ve müziğini dinleyebildiğimiz için şanslıyız. Daha şanslı hissettiren ise, buradan aldığımız ilhamı müzik yapmak ve sanat için kullanmak için her türlü imkana sahip oluşumuz. İnternetin olduğu her yerde, musiconline ve online müzik dersleri ile ilhamınızı müziğe dönüştürmek istediğiniz an mümkün. Kaydolun ve bestelerinizi yapmaya başlayın!